Köpeğin Gölgesi, delice bir aşk, yakıcı bir tutku, güzel yaşanmış bir hayatın en heyecanlı yeri. İzleyicisini kıskandıran bir hikaye. Zaten deli olan iki kalbin başrollerde olduğu bu delice aşka, güzel renkler, sıcak müzikler, 70'ler ve 80'ler, o yılların İstanbul kahramanları ve Edith Piaf eşlik ediyor. Usta gazeteci Arda Uskan'ın dilinden film gibi bir kitap.
"Fotoğraf makinemin vizörüden bakıp, kalabalık arasında onu netledim. Çevresi tamamen fluydu. Başını arkaya atıp minik bir kahkaha atarken bastım deklanşöre. Hayal aleminde bir prenses gibiydi. Sonra bir an başını çevirdi. Objektifle göz göze geldi. Aramızda onlarca belirsiz yüz vardı. Gülümsedi. Gülümsemesini makinama hapsettim. Jilet gibi bir fotoğraf olmuştu. İlerde bileklerimi kesebileceğim kadar keskin ve netti"
"Ben bir tecavüzcü değil bir katildim… Cinayeti, sevdiği kadına işletecek kadar aşağılık bir katil… Eğer dediklerimi yaparsa, belki birlikte kocasının cesedi üzerinde sevişebilirdik. Bunu ona söylemedim tabii…"
"Ne me quitte pas
il faut oublier
tout peut s'oublier..."
"Beni terk etme," diyor Piaf… Sonrasını, o cümleleri ezbere biliyorum…O çaresiz, hüzünlü cümleleri… "İzin ver gölgenin gölgesi olayım, elinin gölgesi olayım. Köpeğinin gölgesi olayım."
Köpeğinin gölgesi olacak kadar sevmek ha… Hastalıklı… "Birini böylesine sevdin mi?"