"Canto'yu okudum ve anladım. Sizi kutluyorum ve yeteneklerinizden dolayı sizi kıskanıyorum."
Max Frisch, kutlama telgrafı, 1963
Alman dilinin yaşayan en büyük yazarlarından Paul Nizon, Bernhard ve Handke düzeyinde bir biçeme sahiptir. Edebiyatı "özgürce seçilmiş varoluşsal bir görev" olarak gören, biçimsel özgürlüğe her şeyden çok önem veren, sanat tutkunu bir kent gezgini olan Nizon, günümüzde yazınsal tür haline gelmeden çok önce, kurgulanmış özyaşamöyküsü olarak tanımlanan "öz-kurgu" (auto-fiction) biçimini yenilikçi romanlarında kullanmaya başlamıştır.
Köpek, Céline'i, Henry Miller'ı, Bulantı'nın Roquentin'ini anımsatan tavrıyla, kökten bir kırılmanın, geri döndürülemez bir uzaklaşmanın serinkanlı ve şiirsel anlatımıdır. Yoldan çıkmış, ailesini, köpeğini, gönül ilişkilerini terk etmiş, toplumsal yaşamın tüm değerlerine sırtını dönmüş bir sokak serserisinin hikayesidir bu. Gün boyu kaldırımlarda sürten, çevresindeki marjinal, dışlanmış tipleri inceleyen ve sürekli eski yaşamını, köpeğini, ilişkilerini anımsayan anti-roman kahramanı, yaşamın ve yazının anlamını, mutlak özgürlüğü, kesif yalnızlığı umutsuzca arayışı boyunca, yazarı derinden etkilemiş en öznel temalar aracılığıyla kendisinin yöntemli bir araştırmasına girişir, dünyanın duyusal izlenimlerine müthiş bir dikkatle tanıklık eder.
"Onun günlükleri bir nehir gibidir, bunlar (Paris'i dolaşarak tarayıp biriktirdikleri) akıp gider ve hikayelere, romanlara girdiğinde, o bu nehirden, karakter adaları yaratır. Sanırım ifade budur. Çok güzel bir tanımlama. Karakter adaları yapar... (Hikayelerinde) bol özgürlük ve netlik vardır, bunun için onu bazen kıskanırım. Erkeklik de vardır, bunun için de kıskanırım.