Geçmişle bugün arasında köprü kuran asıl kaynaklardan biri olan hikâye, yüzlerce yılın kökleştirdiği birikimiyle hâlâ yaşamaktadır. Türk edebiyatında hikâye, romandan farklı olarak kökleriyle birlikte var olmaktadır. Öte yandan modern yaşamın tüm koşulları Türkçeye ve Türk hikâyesine bir biçimde karışmaktadır. Kopuk, geleneğin de modern şartları kavradığını gösteren hikâyeleri içermektedir. Samimi bir üslupla kaleme alınan hikâyelerde Anadolu insanının hüzne bulaşmış sevinci, asırlar ötesinden gelen irfanın temsili şeklinde sunulur. Kişiler, zaman ve mekân, Anadolu'nun herhangi bir şehrinden izler taşırken insanın içinde barındırdığı değerlerle var olduğu da hikâyelerin arka planına yansıyan bir gerçeklik olarak ortaya çıkar. Necati Kanter'in üslup özelliklerinden biri olan gerçek ile mecazı iç içe sunma gayreti, insanların gündelik duygularını aktarmaya geldiğinde yerini samimi, doğal bir anlatıma bırakırken; tasvir gücü yüksek, tefekküre kapı aralayan sıcak bir dilin okuyucuyla buluşmasına da imkân tanımaktadır. Kanter'in hikâyelerinde bilinçli bir biçimde kurguladığı belirsizlikler ve olay örgüsünü silerek insan psikolojisine yer açması, Anadolu hikâyesine ve yerli ifadeye farklı bir bakış açısı sunmaktadır.