Filiz Özdem Korku Benim Sahibim'de, iç içe geçen arayışlarla iç içe geçen korkuları anlatıyor. Etnik kimliğinin peşine düşen Sude, dedesinin izini çocukluk anılarında sürerken gerçek, anılar ve düşler birbirine karışıyor. Her uyanış ise, kaybedilmiş bir sevgiliye sonsuza kadar kavuşamayacak olmakla bir yüzleşme. Anlatılanların izlendiği yolda uzun bir merdiven tırmanılmış olsa da, son basamak Escher'in bir gravüründeki gibi ilk basamağın zeminine bağlanıyor. Korku, romanın da sahibi.Yıllar sonra bir nisan ayında, dedemin bana hediye ettiği, artık keçeleşmiş, güvelerin yediği kırmızı kazağımı yastığımın altına koyarak rüyalara duruyorum. Ölüp gitmiş insanların ardından... Onların ağızları yok ki anlatsınlar, elleri yok ki göstersinler. Benim ağzım var, düş gören ellerim var. Onların yerine mi görüyorum, onlar mı bana gösteriyorlar, bir düş işte. Escher'in gravürlerine benzeyen bir Ortaçağ şehriymiş... Yüksek duvarların ardında büyük ve yıkık bir kilise varmış. Bir sır gibi yükselen, geçit vermeyen duvarın dibinde birkaç taş yerinden oynamış, bir gedik açılmış. Oradan içeriye bakıyormuşum.