Beykoz sırtlarındaki bir tepeden İstanbul'u izlerken, deniz çok büyük devasa bir havuz gibi görünür. Dudaklarımız ilk kez orada birleşti. Tutkumuz her gün arttı.
"Hani, 'yoğun bakım tavanına bakacağına, evde kal da odanın tavanına bak' diyorlar ya keşke o kadar hafif olsaydı bu hastalık. Yüzükoyun yatırılıp, bir yandan oksijen, bir yandan da damardan ilaç verilen; ya da derin uykuya daldırılıp solunum cihazına bağlanmış bir insanın, ciğerleri sıvıyla dolmuşken tavana bakması filan olanaksız bir hayal…
Dünyamızdaki insanların yüzde seksenini aşılamadan kurtulamayız" diyen doktorlar ve "Bu bir küresel tuzak… Sahte bir salgınla, insanlık sindirilip yönlendiriliyor. Aşı aldatmacası da uçurumun kıyısına yolculuk…" diyen bir gurup insan vardı.
İnşaat alanı siyah bir naylonla çevriliydi. Bir çığlık daha duyunca, dayanamayıp yan taraftaki aralıktan içeriye sızdım. Birkaç adım sonra, dolunayın aydınlığında, onları gördüm.
Ulak, "Mevcut olan bilincimizle bu zaman diliminde henüz algılayamadığımız pek çok şey var, diye kabullenirsen, uyanış açılımı yaşamana yardımı olabilir ve gelecek habercileri seni ürkütmez," dedi. "bu antika saat ise, farklı boyutlara veya paralel evrenlere geçiş odaklayıcısı olarak seçildi.