Kitle iletişim araçları uzun zamandır dünyayı ve kendimizi nasıl deneyimlediğimizi şekillendiren güçler olarak kabul edilmekteler. COVID-19, dünyamızı ve günlük yaşamlarımızı algılama biçimi üzerine derin etkisi olan küresel bir sağlık krizi yarattı. Küresel salgınlar, doğal afet veya trajedilerden farklı olarak, tek bir yerle veya bir grup kurbanla sınırlı olmayıp, öngörülemeyen travmalar yaratma potansiyeline sahipler; sevdiklerini yitirmek, sağlık hizmetlerine erişememek, zoraki tecrit altında tutulmak bireyleri doğal olarak çok kötü etkiliyor.
Kriz dönemlerinde, yanlış-eksik bilgilendirme ve aşırılık, gündemi belirlemede birbirlerini karşılıklı olarak beslerler; halbuki kamuoyunun en çok doğru bilgilenmesi gereken zaman da kriz dönemleridir zira bu süreçte komplo teorileri, histeri, nefret, yalan haber her zamankinden çok pompalanır. Bilimsel bilgi akışı durduğunda, gedikleri klişeler, önyargılar, spekülasyonlar ve nefret söylemi doldurur.
Son günlerde, dünyanın en büyük sosyal medya platformları, COVID-19 hakkında yayılan sahte raporlar, hack girişimleri ve açık yalanlarla mücadele ediyor. Google ve Facebook, yanlış bilgilerle başa çıkabilmek için yeni önlemler aldı. BBC ve Kanal 4 gibi medya kuruluşları da enformasyon denetim siteleri kurdular. Çevrimiçi ortamda dolaşan enformasyon miktarının fazlalığı ile yanlış bilgide artış, eleştirel düşünme ihtiyacını vurguluyor.
Medya, toplumlarımızda karşılaştığımız eşitsizlikler hakkında farkındalık yaratılmasına öncülük edip, toplumun hastalıklarını açığa vurabilecek bir ayna tutma kapasitesine sahip. Bunu da sosyal değişimin bir aracı olarak, insan hakları temelli habercilik yaparak, adaletsizliklere karşı güçlü bir baskı grubu oluşturarak gerçekleştirebilir.