Herkesin kendine özgü bir yaşam dünyası vardır. Bireysel yaşam dünyalarının birleşmesiyle öznelerarası bir alan, yani ortak bir yaşam dünyası doğmaktadır. Bu alan günümüz toplumlarında kamusal alana denk düşmektedir. Yaşam dünyası, insanın içine doğduğu, içinde şekillendiği, içinde kültürlendiği ve sonunda öldüğü bir dünyadır. Bütün öznelerin katılımıyla gerçekleşen iletişimsel eylem, yaşam dünyasının temel kurucu mekanizmasıdır.
İnsanların kendilerini deneyimler aracılığıyla varedebildiği; dil, benlik ve kültür aracılığıyla kavrayabildiği bu alan, günümüz modern toplumlarında, alanı ortakça paylaşan öznelerin yönetiminden ve denetiminden kopmuştur. Yaşam dünyasından türeyen ekonomi ve siyasal sistemler, yaşam dünyasının hümanizm boyutunu aşındırmıştır. Rekabetin, çekişmelerin, çatışmaların, özet ifadeyle 'para'nın etkisinin üst noktalara ulaşması, öznelerarası alanı ve dolaylı olarak bireysel yaşam dünyalarını sömürü altına almıştır. Kamusal alanın iletişimsel koordinasyonu, sistem unsurları tarafından ele geçirilmiştir. 20. Yüzyıl medya yapılarının sistem özelliğine bürünmesi, yaşam dünyasında sömürünün, iletişimsel eylemi sağlayan yapılara sirayet ettiği anlamına gelmektedir.
Köşe yazarlığının, medyanın bir alt alanı olduğu hatırlandığında, sömürünün bu alanda da dolaylı bir biçimde gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu çalışmada yaşam dünyasının yapısal özellikleri, işlem ilkeleri ve sistem kavramları açıklanmış, yaşam dünyasının sömürgeleştirilmesi düşüncesi betimlenmiştir. Çalışmanın inceleme bölümünde, yaşam dünyasının sömürgeleştirilmesinin boyutu, köşe yazarları bağlamında sorgulanmıştır.