Çıkışa doğru yürüyordu. Bana kızmadığına emindim. Kendisine ve bunun fark edilmesine kızıyordu. Buruşarak ve yalnız öleceğinin hatırlatılması canını sıkmıştı. Hepimizin hatası buydu belki de. Buruşuk, kırış kırış doğmuştuk ve aynı şekilde ölecektik. Hayat, iki kırışıklığın arasında geçen süreden ibaretti birçoğumuz için. Kırışık ve yalnızca ebeveynleri tarafından sevilebilecek şekilde doğan ve yaşarken tekrar kırışacak olan bizler, ne yaparsak yapalım iğrenç haline dönecek olan derimizi kurtarmaya çalışarak yaşıyorduk. Yüzümüzün, bedenimizin çöküşüne o kadar çok takılıyorduk ki, düşüncenin çöküşünü unutuyorduk. İnsanlığın tek amacı vardı. Buruşmadan sevişmek, yaşlanmadan eğlenebilmek; dinçken aklı başında hiçbir iş yapmayarak yaşlanınca işe yarayacağını düşünmek.