Son 40 yılda yaşanan gelişmeler, örgütsel ilişkilerin hızla çözüldüğü bir dönemin önünü açtı. Bu çözülme ezilenlerin binbir mücadele ile oluşturdukları birlik, sendika, kooperatif ve siyasi partilerin hızla güç kaybetmesine neden oldu. Kapitalizm krizini, geniş halk kesimlerinin toplumsal mücadeleler üzerinden elde ettiği kazanımları ortadan kaldırarak aşmaya çalışırken, toplum bir yandan kollektif hareket etme kabiliyetini ve dayanışma zeminini yitirmeye başlamış, diğer yandan ise bu hareketlere olan ihtiyaç artmıştır.
Günümüzde ekonomik krize, gıda krizi ve ekolojik kriz ile birlikte kamusal hizmetlerin tasfiyesinin yarattığı kentsel kriz eşlik etmektedir. Ayrıca çalışma hayatında güvencesizlik yaygınlaşmaktadır.Bunun sonucunda geniş halk kesimleri açısından üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinin dayanışma, işbirliği ve yatay örgütlenmeler temelinde düzenlenmesi hem ulusal hem de uluslararası boyutta kendini güçlü bir ihtiyaç olarak dayatmaktadır. Son dönemde belediyelerin katkısı ile somutlanan deneyimler, semtlerde kurulan tüketim kooperatifleri, alternatif kamusallıklar ve dayanışma zeminleri de yeni olanaklara işaret etmektedir. Bu çalışma "kendi kendine yardım hareketi" olarak da tanımlanan kooperatif hareketlerini çeşitli boyutlarıyla mercek altına almaktadır.