Şunu asla unutmamalıyız ki,
Kudüs davası asla sadece bizim kutsallık anlayışımız çerçevesi içerisinde yer alan bir şehrin kurtarılması, özgürleştirilmesi davası değildir;
Kudüs davası son 150 yıldır büyük bir atalet içerisine girmiş olan Müslümanların zalimlerin pençesinde inim inim inleyen bir dünyayı kendi değerleri, temel ilke ve prensipleri çerçevesinde yeniden inşa etme sürecidir.
Kudüs davası İslam ümmetinin yeniden inanç esasları çerçevesinde adalet ve merhamete dayalı bir dünya düzeninin inşasına dair dinamik bir pozisyon alma sürecidir.
Kudüs davası Filistinli kardeşlerimizin şahsında dünyada hakları yenilen, kan ve gözyaşları akıtılan, insan onuru çiğnenen tüm mazlum milletlere karşı yapılan zalimliklere dur demektir.
Kudüs davası emperyallerin kurguladığı ekonomik sistemde her gün daha çok işgale uğrayan akıl ve ruh dünyamızın istilasına cesaretle dur diyebilmektir.
Kudüs davası kutsalını, ahiretini kaybetmiş, Allah'ın vahyine peygamberlerin sünnetine yabancılaştırılmış, insana ve maddeye köleleştirilmiş insanlık âleminin gönül dünyasını ulvi değerlerle tanıştırmak demektir.