Tefekkür, bütün mahlukat içinde sadece insana mahsus en yüksek bir kabiliyet ve haslettir. İnsana mahsus olan bu yüksek kabiliyet ve seciye Kur'anî tefekkürle mayalandığı zaman gerçek ve ideal hüviyetini kazanmış olacaktır. Çünkü bütün ilahî marifet dairelerinde dolaşmak ve ruhî olgunlaşmayı elde etmek, maddî-manevî, ilmî ve teknolojik bütün gelişme ve icatların temel mihrak noktasını teşkil eden tefekkürdür. İşte Kur'an'ın kazandırdığı tefekkür anlayışı, beşerî tefekküre bir nevi ruh ve hayat olmaktadır. Bütün hedef ve gayelere ulaşmada vasıta arandığı gibi tefekküründe gerçek manada teşekkül ve tekemmülünde vasıtalar vardır. Bunlar da duyular, akıl ve kalp olarak görülmektedir. Duyular penceresi ile aleme nazar gezdiren ruh, kalbi harekete geçirip akıl ekranında tefekkür gerçeğinin yansımasını temin eder. Tefekkürün kaynağı ve gerçek vasıtası akıl mıdır, kalp midir, sorusu insanlık düşünce tarihinde münakaşalara sebebiyet vermiş bir husustur. Bütün felsefî akımlarda akıl, tefekkürün kaynağı olarak kabul edilirken, İslamî literatürde kalp kaynak olaraktelakki edilmektedir. Bu kitap, insanı diğer varlıklardan ayıran en müstesna vasfın tefekkür olduğu gerçeğini Kur'anî perspektif açısından ele almakta ve bu istikamette derin bir şuur kazandırma bakımından önemli bir boşluğu doldurmakta, eşya ve hâdiselere Kur'an'ın ışığında bakma keyfiyetini kazandırmaktadır.