İnsan en güzel şekilde yaratılmış, yaratılanların çoğundan üstün kılınmış ve yeryüzüne halife olarak gönderildiği açıklanmış olmasına rağmen, insanlar tarih boyunca bu ilkeleri ihlal etmiştir. İçinde yaşadıkları topluma ve döneme göre hemcinslerine zülüm etmiş ve onları köleleştirilmişlerdir.
Tarihi süreç içerisinde birçok toplumda köleler insan görülmemiştir. Daha garip olan, Grek Medeniyetinin temel düşüncesini oluşturan Aristo gibi filozofların, insanları asiller ve asil olmayanlar olarak sınıflara ayırmaları, birçok ırkın hürriyet için gerekli ruh yüceliğine sahip olmadığını düşünür olmalarıdır.
Platon köleleri mal olarak görürken, Aristo; 'kölenin sadece efendinin kölesi olmakla kalmayıp aynı zamanda tümüyle ona ait bir mal olduğunu söyler. Eski Mısır ve Ön Asya'da bütün köleler öncelikle Firavun'a ait olarak görülürken, Hindistan'da Menbuz/Parya olan köleler, ilahın ayaklarından yaratılmış olduklarına inanılıyordu.
Böylece onlar değersiz ve hakir görülürdü Kur'an, köleliğin olmadığı bir toplumu bir ahlaki ideal olarak serdettiği, Hz. Peygamber tarafından da toplumun buna yöneltildiğini söyler.
Ancak, daha sonra tarih tersine işlemiş, Peygamber'in vefatı sonrası fetihlerle İslâm toplumuna çok sayıda dul kadın ve köle kız akışı olmuştur. Bu toplumsal olgu, Kur'an'ın kadınlar ve köleler hakkında ifade ettiği ahlaki adalet idealinin uygulanması, ileri götürülmesi önüne set çekmiş ve Kur'an'ın hedefleri uygulanamaz olmuştur.
Bu tür uygulamalar İslâm'ın hükmü gibi lanse edilmiştir. Bu kitapta kölelik meselesi yeniden ele alınıp Kur'an ve sahihi sünnet çerçevesinde incelenmesi ve İslâm'ın bu konudaki çözüm önerisinin ortaya konulması ele alınmıştır.