Kur'an-ı Kerim İlahi bir söz olduğu için, onun tefsirinin temel malzemesi sözdür. Kur'an ve tefsirine ait bu temel özellik, dil bilimi çerçevesinde düşünüldüğü zaman üç ana unsurla karşılaşılır. Bunlar; lafız, mana ve bu iki unsur arasındaki ilişki olarak tanımlanan lafzî delalettir.
Mahiyeti lafızlar, muhtevası da bu lafızların delalet ettiği manalardan oluşan Kur'an'ın yorum yöntemi olan tefsir usulü hakkında, "onun bünyesi lafzi delalet üzerine kuruludur" diyebiliriz. Nitekim genel anlamda İslam ilimleri, özel manada da tefsir ilimi, ürünlerini ortaya çıkarırken, söz konusu hususiyeti hep göz önünde bulundurmuşlardır.
Dile getirilen lafzın karşılığı olan anlam, tayin ve tespit edilirken karine kavramı karşımıza çıkar. Zira lafzın delalet ettiği anlama götürücü her bir faktör karinenin kavramsal çerçevesine girer. Bu bakımdan karine, lafzi delalette önemli, hatta vazgeçilmez bir fonksiyona sahiptir. Bu sebeple, yorumu lafzi delalet üzerine bina edilen Kur'an'ın, ister kelime, ister ayet, isterse sure ölçüsünde bulunsun, lafızlarının delalet ettiği anlamlar belirlenirken, karinenin mevcudiyeti son derece önemlidir.
Bahsedilen gerçeğin farkında olan müfessirler, tefsir tarihi boyunca karineyi, Kur'an'ı anlama ve yorumlama faaliyetinde önemli saymışlar; ya doğrudan adlandırarak, ya da başka bir tefsir kavramıyla ifade ederek, manaya delalette bir faktör hüviyetinde kullanmışlardır.