İnsanı yaratan Allah, onun ihtiyaçlarını ondan daha iyi bilmekte ve bu doğrultuda desteğini hayatın her aşamasında sağlamaktadır. İnsanın imtihan yurdunu başarıyla geçmesini temin eden İlahi vahiylerin kılavuzluğunu kabul etme aşamasını problemsiz atlatanları bekleyen en ağır sorumluluğu, intisap ettiği kurtuluş tercihi üzerinde sebat etmesidir. Yani, öz olarak, iman etmenin değil, iman üzere kalmanın önem arz ettiği bu atmosferde, takip ettiği metoda sadık kalması, varlık sorununun iki ölçekli yelpazesinde hayati derecede etkilerde bulunacaktır.
Bu manada Mü'min'e rehberlik yapan Kur'ân, sürekli ahiret inancına vurgu yapar. Yönünü öteler ötesi âleme döndürür. Ebedi yaşam mekânının, geçici olana tercih edilmesinin daha akıllıca bir eylem olduğundan bahseder. Buna yönelik olarak; ebedi alemdeki huzur ve refah için sunduğu reçetede, Allah'ın yeryüzündeki varlığının birer delili olan varlıklara, Allah'a karşı bir davranış içerisindeymişçesine hareket etmesini talep eder. Yapılan her bir iyiliğin, ahiretteki konuma yapılan bir yatırım olduğu inancı, dünyayı ve insanı yaşatmaktan başka işlev göremez. İman'ı küfürden ayıran en çarpıcı karşıtlık burada yatmaktadır.