Küresel eşitsizlik, son yıllarda üzerinde tartışılan ve araştırma yapılan önemli konulardan biridir. Ülkeler arasındaki farklılıkların derinleştiğine dair çeşitli bulgulara rağmen, egemen iktisat anlayışında eşitsizliklerin azaldığı veya azalacağına dair önemli bir literatür bulunmaktadır. Nitekim neo-liberal iktisatçılar serbest ticaretin ve rekabetçi piyasa yapılarının yoksul ülkelerin yararına olacağını ve bu ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüğe göre dünya sistemine entegre olmalarının zengin ülkelerle aralarındaki farkın kapanmasına yardımcı olacağını iddia etmektedir. Ancak bir ülke içinde bireyler veya bölgeler arasında eşitsizlikleri artıran serbest piyasa mekanizmasının, ülkeler arası eşitsizlikte hangi yönde etkide bulunacağı her yönüyle tartışmaya açık bir konudur.
Aynı şekilde son yıllarda iktisadi büyüme literatüründeki popüler konulardan biri de, neo-klasik varsayımlara dayanan büyüme modellerinin öngördüğü yakınsama hipotezidir. Bu hipoteze göre, sermayenin azalan verime tabi olması, sermayenin bol olduğu zengin ülkelerin daha düşük büyüme oranları göstermesine sermayenin kıt olduğu yoksul ülkelerin ise daha yüksek oranda büyümesine neden olmaktadır. Bu durum uzun dönemde, yoksul ülkelerin daha hızlı büyüyerek zengin ülkeleri refah açısından yakalayacağı şeklinde yorumlanmaktadır.
Ancak yeni (içsel) büyüme teorileri, teknolojik gelişmelerin daha çok sermayenin bol olduğu zengin ülkelerde ortaya çıktığına işaret ederken, ülkeler arasındaki farklılıkların geçici değil kalıcı olabileceğine de dikkat çekmektedir.