XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarıyla, XX. yüzyılın sonları ve XXI. yüzyılın başlarındaki benzerlikler göz ardı edilmemelidir; XX. yüzyılın başlarında kurulan "yeni dünya düzeni"nin ilkeleri Paris Barış Konferansı'yla atılmıştı ve "Şark Politikaları" ve "manda" politikalarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiyesini öngörmekteydi.. XXI. yüzyılın başlarındaki "yeni dünya düzeni" iddiası ise, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki bir dizi zirvelerden sonra, "Küreselleşme Politikaları" ile yürürlüğe girmiştir ve şimdilik SSCB'ni tasfiye etmiştir; yeni sınırlar iddiası ise hâlâ sürmektedir. Küreselleşme'nin bazen dinsel, bazen etnik, bazen mezhebî, bazen de coğrafî bir parçalanma veya ayrışma demek olmadığı bilinmelidir; her ne sebeple olursa olsun, bir ufalanma ve ayrışmanın yeni dünya düzenine uyum olduğu, küreselleşmenin zarureti olduğu sanılmamalıdır. Bu politikaların da bir ömrü vardır ve bu politikalar "tarihin sonu" değildir; "Şu erik ağacının üstünde çiçek açmış bir tomurcuk görüp, "işte erik." desem, yalan mı söylemiş olurum?"