"Görünüm varlıktır. Kendimizi kandırarak ya da kandırılarak gerçeklikten kaçamayız. Çünkü gerçek, kendimizi (başarılı bir şekilde) uzaklaştıramadığımız tek şeydir. Her kaçış girişimi burada başarısız olur, çünkü kendimizi yanımıza alırız, yani kaçmaya çalıştığımız şey -gerçeklik- en iyi ihtimalle hayal gücümüz tarafından değiştirilir. Hiçbir düşünce ve eylem bunu yok edemez."
Antik felsefeden çağdaş kurgu teorilerine kadar, hayali görünümleri Platon'un mağarasının duvarındaki gölgeler gibi var olmayanlar alemine atfetmek yaygın bir uygulamadır. Markus Gabriel, gerçeklik ve kurgu arasında metafizik bir ayrım çizen bu geleneksel tarzın aksine, yanılsamalı, kurgusal, hayali ve kavramsal olarak belirsiz olanın olabildiğince gerçek olduğunu savunuyor.
Gerçeklikle temas halinde olmak, "orada", zihnimizin dışında ve hatta belki de ötesinde var olan anlamsız bir gerçekliği kavramak için illa tezahürlerin üstesinden gelmemizi gerektirmez. İnsan zihni, kurgu modunda var olur, zaten bu sayede kendilik-bilincimizi elde ederiz. Bu yeni yaklaşım, yaşamı kendilik kavrayışı ışığında sürdüren özneler olarak varoluşumuza dair yeni bir bakış açısı sunmaktadır.
Kurgular aynı zamanda bir toplumsal ontoloji geliştirir; buna göre, toplumsallık, uyuşmazlıkların, farklı bakış açılarının aynı gerçeklik üzerinde sürekli olarak yeniden müzakere edilmesi şeklinde ortaya çıkar. Dolayısıyla, insan toplumunu kurgudan arınmış nesnel işlemler alanında temellendirmeyi asla umamayız. Ancak bu, hakikat ve gerçekliğin bir şekilde modası geçmiş kavramlar olduğu anlamına gelmez. Aksine, gerçeklik anlayışımızı öyle bir genişletmemiz gerekiyor ki düşünen toplumsal hayvanlar olarak kendimizi tam anlamıyla kapsasın.
Bu yeni ve önemli felsefe eseri, beşeri bilimler alanındaki öğrenci ve akademisyenlerin yanı sıra çağdaş felsefe ve toplumsal düşünceyle ilgilenen herkesin ilgisini çekecektir.