19. yüzyılda feodal yaşam tarzının egemen olduğu Doğu Anadolu'da Kürtlerin aşiret şeklinde örgütlendiği görülmektedir. Bu yapı içinde yerleşik, göçebe ya da yarı göçebe bir şekilde yaşayan Kürtlerin liderlerine "ağa" adı veriliyordu. Köylerde adeta devletin fonksiyonlarını yerine getiren ağalara, yalnızca Kürtler değil bölgede yaşayan diğer gruplar da itaat etmek zorundaydı. Nitekim aynı coğrafyada yaşayan Ermeniler de bağlı oldukları Kürt ağalarına vergi vermek mecburiyetinde idi. Ermeniler kendi içlerinde reis ya da ayan adını verdikleri liderlere sahip olup aynı zamanda kendi reislerinin de baskısı altındaydı. Şark vilayetlerinde Kürtlerin Ermenilere karşı sahip olduğu bu üstün konum Tanzimat ve Islahat fermanlarının ilanı ile yavaş yavaş eşitlenmeye başladı. 20. yüzyılda yabancı devletlerin müdahalesiyle Ermeniler uluslar arası arenada kendilerine destek bulurken, Kürt ağaları ve reisleri bu durumdan oldukça rahatsızdı.
Bunun yanı sıra iki grup arasında yüzyıllar boyunca devam eden toprak meselesi bu yıllarda hâlâ en büyük sorun idi. II. Meşrutiyet'in ilanı ile iki unsur arasında meydana gelen anlaşmazlıkların asgari düzeye indirilip, tüm yurtta olduğu gibi şark vilayetlerinde de can-mal-ırz güvenliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Fakat ne yazık ki meşrutiyet yıllarında da ilerleyen dönemlerde de Kürt-Ermeni ilişkileri hedeflenen düzeye indirgenememiştir. Bölgede devam eden karışıklıklara yalnızca iç sorunlar değil, Avrupa ve Rusya'nın tertipleri ile Ermeni komitelerinin ayrılıkçı faaliyetleri de neden olmuştur. Bu eylemlere Kürt eşkıyalarının uzlaşmaz tavırları da eklenince Vilayat-ı Şarkiye'de asayişsizlik ve güvensizlik hat safhaya ulaşmıştır.
Hükümetin siyasi, askeri, sosyal, ekonomik alanlarda titizlikle aldığı kararlar ve tedbirler savaşlar silsilesi içinde akîm kalmıştır.
Bu kitapta, II. Meşrutiyet'ten Ermeni Tehciri'ne giden süreçte Kürt-Ermeni ilişkileri tüm detaylarıyla ele alınmış ve okuyucuya sunulmuştur.