Türkiye'nin vatandaşlarına eşit ve birinci sınıf vatandaş olarak muamele etmesi ve bunu hissettirmesi, muasır medeniyet seviyesi düzeyinde bir sistem tesis etmesi ve büyük devlet olma iddialarını devam ettirebilmesi bakımından bu meseleyi ivedilikle çözmesi gerekmektedir. Meselenin vardığı hassas nokta, toplumsal psikolojinin doğru yönetilmesini ve ortak aklın kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ortaya çıkan isyanlarla gündeme gelen Kürt meselesi, Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Bu mesele zaman zaman alevlenip, zaman zaman küllenmiş olsa da gündemdeki yerini her daim muhafaza etmiştir. Bununla beraber, Kürt meselesi uzunca bir süre ağırlıklı olarak siviller arasındaki bir sorundan daha çok devletin meselesi olagelmiştir.
Kürt sorunu her ne kadar siyasi ve idari bir sorunmuş gibi değerlendirilse de, sorunun temelinde ekonomik, sosyolojik, siyasi ve psikolojik birçok neden bulunmaktadır. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin homojen bir ulus yaratma çabasının da bu mesele üzerinde önemli bir paya sahip olduğu da kamuoyunda tartışılmaktadır. Cumhuriyetin "etno-seküler" bir ideolojik formasyon temelinde şekillenmesi, bir yandan birlik ve beraberliği sağlama potansiyeli taşıyan moral değerleri zayıflatırken, diğer yandan da karşı milliyetçiliğin yükselişine neden olmuştur. Bu süreçte, "tek tip" ve sorunsuz" bir ulus yaratma projesi ile karşılaştığı sorunları devletçi ve güvenlikçi bir bakış açısıyla ele almaktaki ısrarı bugünkü noktaya varılmasına yol açmıştır.