Çanakkale, İstanbul'un kapısı olması sebebiyle ona denizden yapılacak saldırılara hep karşı koydu. Çanakkale toprakları o nedenle tarih boyunca birçok savaşlar ile istilalara uğradı. Bu toprakların kaderi Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında da değişmedi. Savaş sona erdiğinde ve Osmanlı İmparatorluğu yenildiğini kabul ettiğinde ilk önce istilacılar Çanakkale topraklarına çıkarak burayı güvence altına aldılar. Daha sonra da İstanbul'u işgal ettiler.
30 Ekim 1918'le başlayan ve 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması'yla devam eden 20 Temmuz 1936'da Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile nihayetlendirilen zaman dilimi içerisinde Çanakkale şehri ile bugünkü Çanakkale Vilayetini oluşturan topraklar temelde aynı görünüşte farklı kaderi paylaştılar. Boğazın her iki yakası Birinci Dünya Savaşı'nın Avrupalı üç büyük ve galip gücü tarafından işgal edilirken, Çanakkale'nin diğer toprakları ise bu güçler adına işgören ve kendisine tarihsel emeller ve hedefler koyan Yunanistan tarafından işgal ettirildi. İşin kötü tarafı ülke parampaça olurken, ülkede yaşayan aydınlar, siyaset adamları,askerler izlenecek yol konusunda birbiriyle taban tabana zıt düşüncelere sahipti ki bu durum çok vahimdi. Böyle bir ortamda Çanakkale Savaşları'nda "Anafartalar Kahramanı" olarak tanınan ve bilinen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da halkla birlikte ve halka rağmen bütün ayrı düşünceleri zamanla tek bir hedefte birleştirmeyi başardı ve "Ulusun geleceğini yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktı" ilkesini belimseyerek harekete geçti. Birçok aşamalardan sonra arkasında büyük devletlerin bulunduğu Yunan Orduları Türk topraklarından atıldı.
Büyük güçler de yenilgiyi kabul ettiler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldılar. Ama süreç tam olarak bitmedi. Çanakkale ve İstanbul şehirlerini de içine alan Boğazlar bölgesindeki işgal, anlaşmanın onaylanmasından altı hafta sonra Türkiye'ye teslim edilecekti.