"Gidecek bir yerim var fakat telaşım yok. Kendimi, akıp giden bu kalabalığın merkezinde gibi hissetmek istiyorum. Sanki insanlar dükkânların kapısına çıkıp bana bakıyorlar, yoldan geçenler birbirlerini dürtükleyip beni gösteriyorlar gibi bir fanteziye kapılıyorum. O an için, ben varım sadece. O anda 'bütün düğünlerde gelin, bütün cenazelerde ölü' oluyorum. İşini gücünü bırakıp beni seyredenlerin bakışları eşliğinde yürümeye devam ediyorum. Her şey ve herkes ben yürürken duruyor, bir tek ben yol alıyorum… Kendimi gezdirdiğim ve eğlediğim günün sonunda, kendimi hep böyle eğlemiş olsaydım nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyorum. İçimde kim bilir kaçıncı turunu atan bazı cümleleri artık dışarı salmam lazım. Başka istek şarkılarım var artık. Radyonun nostaljisi başka, ama telefona müzik indirmek diye bir şey var artık. Ne yapalım?"
Ne istediğini değil belki ama ne istemediğini çok iyi bilen, kimilerince küçük meseleleriyle, kendi yolunda bir türkü tutturmaya çalışıyor Güzide. Ne herkes gibi olmak ne de hiç kimseye benzememek gibi bir derdi var aslında. Kendi hikâyesinin kahramanı o da, hepimiz gibi…