Aylin Yıldız'ın şiir dosyası elimde. Çoğunu daha önce okumuştum. Topluca değerlendirirken şairin dünyasında yolculuğa çıktım. Şunu apaçık söylemeliyim. Bu dünyayı sevdim. Bu dünyada neler var. Şimdi ona bakalım.
Küskün Mızıka'da insan doğayla içiçe deviniyor. Bir çocuklayaprağın kımıldanaşı yanyana geliyor sözgelimi. Yaşlıca bir kadının bembeyaz saçlarında bahar güneşinin ışıkları parıldıyor. Pembe çiçeklerin sarmaş dolaş dalları sevgililerin tutkuyla sarılışıyla benzeştiriliyor.
Apaçık söyler Aylin Yıldız. "Küçük, yalın, mutlu yaprakların / Sıcaklıkları yayılıyor odamın her yanına / Herkes değil / Yaşamıanlamak isteyenler / Duyumsayabilir onların sıcaklıklarını.
Güneş'le konuşuyor şair. Öğlene doğru ilerlerken zaman / Göremiyorum gökyüzünde seni / Belli ki yağmurla yüklü kara bulutlar kıskanmış olmalı/ Sıcaklığını paylaşmanı benimle." derken güneş anlam değiştiriyor. Güneş kavuşulmak istenen aydınlığa dönüşüyor.
"Üzerine düşünerek / şiirler yazarak / Sıcaklığının değdiği / Doğadaki her türle / Her nesne üzerine / Koşmaktayım sana / Zihnimde en güzel duygular / İçimde soluya soluya büyüyen / Rodrigo'nun Concierto de Aranjuez'i" coşkuyla ulaşılması düşlenen bir yaşam yolculuğudur. Güneş geleceğin çağrılmasıdır. Güneşle koşma isteği yaşam yolunu belirleme tutkusunu anlatır. Doğa, şairin nesnesidir.
İşçi Hatice'nin şiirini yazarken de onun yaşamını canlandıraraksöyler sözünü. Güneş, ay ve karanlık buluşurlar şiirde. "Karanlığısever Hatice / Güneşin battığı / Ayın yavaş yavaş kendini / Gösterdiği saatleri / Karanlığı bekler Hatice/ Elinin altındaki / Gürültülü makineden kurtulmayı / Kendini eve atıp / O gıcırdayan somyanın üstüne uzanıp / Ağrısını dindirmeyi boynunun, belinin / Karanlığı sever Hatice / Karanlıkta kurar düşlerini / Sonra uykuya dalar / Yarım kalır düşleri de yaşamı gibi". Hatice, düşlerini ancak karanlıkta kurabilir. Sabahtan akşama dek çalışan Hatice ancak dinlenirken kendine dönebilir. Zamanı kendinin değildir.
Küskün Mızıka'da beton, kum, fındığın içindeki kurtçuk, sanattaşlayıcılarınca yıkılan heykel, betona kuma bulanmış işçi giysileri, Pozantı'daki insan yiyicilerin ellerindeki çocuk dile gelir. Filozoflar da şiirlerinde soluk alır. Hapishanedeki yangında ölenler için 'Comayagua'dan seslenen Gitar'ı yazmıştır Aylin Yıldız. İlle de yakınında olan bitenlerle ilgilenmesi gerekmez. Aylin Yıldız'ın dünyasına giren her konu şiirinde yerini alıyor. Aylin Yıldız'ın coşkun seslenişi lirik bir şiirin ardına düşeceğini gösteriyor.
Küskün Mızıka'da lirik anlatım ben diliyle dışlaşıyor. Sözgelimi"Kendimin kılmak istiyorum bahar seni" diyor. "Hiç doymamış birçocuğum güneyin kuru topraklarında" ya da "İsyanını hüznüne gizlemiş bir mızıkanın ezgisini duyuyordum" diyor. Şiirlerini okurken Türkiye'de olagelenler gözünüzün önünden geçiyor. Şairin etkilendiklerini somut olarak görebiliyorsunuz. "Sınır boylarında bombalanan kaçakçıların kanı damlıyor / Dizelerime mazot kokusu, tütün kokusu / Yanık et kokusu siniyor" derken de lirik anlatımın sürdüğü görülür.
Mardin ezgisinden Gana'lı Salomon'a, Comayagua'da Seslenen Gitar'dan, Pozantı'daki çocuğa, Pozantı'daki çocuktan Güney Afrika'da Toyi Toyi dansına insan konuşur şiirlerinde.
Aylin Yıldız şiir yolculuğunun ilk durağında geniş bir anlam bütünlüğünden sesleniyor. Bu sesleniş, insanı yaşamıyla birlikte kavrayan gerçekçi bir gözlem gücünü gösterir bize. Aylin Yıldız'ın gözlem gücü insan adına konuşmayı sürdürmelidir. Şiir okurunun şairden beklentisi de budur. Konuşan sözcükler...
-Berrin Taş-, Kasım 2012, Taksim