Sabahın ilk saatlerinde güne gözlerimizi açtığımızda, güneş en parlak ışık huzmeleriyle pencerelerden ve kapı aralarından üzerimize düşerdi. Ardından arı kovanı gibi bir uğultu gelirdi kulaklarımıza. Köyde hayat erken başladığı için herkeste bir koşuşturma olurdu. Tarlada, bağ bahçede çalışanlar alet edevatlarını alır ve erkenden yola koyulurlardı. Kadınlar bir yandan kahvaltı işleriyle uğraşırken, öbür yandan sürüye yetiştirmek /salmak için koyun ve inekleri aceleyle sağar, götürüp çobanlara teslim eder, evlerin yanında yaktıkları ocaklarda sağdıklarda sütleri bozulmasın diye kaynatırlardı. Köyün üstünü kaynamış taze süt kokusu kapladığında, çocuklar ellerinde birer parça tandır ekmeğiyle kaynamış sütün üzerindeki taze kaymağı kapmak için sıra beklerdi. Erdal ŞAHİN, Kuşun Kanadı'nda anılarıyla kurmacayı bir araya getirerek, bizlere çoğunluğu doğup büyüdüğü köyde geçen samimi öyküler anlatıyor. Abartıdan uzak ve gösterişsiz metinlerde, yazarın dikkat kesildiği anlar, mekânlar ve kişilerle tanışıyoruz. İyi anneler, iyi babalar, iyi çocuklar var Kuşun Kanadı'nda. Kirlenmemiş sokaklar, güçlü komşuluk ilişkileri, kokusu sayfalardan taşıp gelen yiyecekler, okuru hayallere sürükleyen gelenekler...