Issız yıllara gömdüm
Hayalini çektiğim nefesine
Yeşile bakarken hayran hayran
Denizin dilleri
İmgeleri esir kentin
Gülüşleri yitip gittiğim her şeyin
Fotoğraflarını gömdüm ayaklarının değdiği kumlara
Tedirgin günler beliriyor kuytularda
Çekerken hayalini misinalar
Denizin, karanın ve teninin uzağında kalacağım
Ruh kovulganı esir kentin
Sis bekleyeni korsanların
Ölüm çığırtkanı mağaraların
Fırtına doğururken benliğim
Yalnızlığın tiradına yürüyorum
Şiirin ılıman bir iklimde narin bir işçiliğe tabi tutuluşu... Kerem Nadir Özcan kelimenin duru halleri ile sarmalıyor, öz ve yalınlığın kırılganlığında koca bir bina inşa ediyor. Evet, her seferinde yıkılıyor bu bina, her okuyuşta okuyucunun üzerine kalıyor bu tutkulu seda...
Bu yıkımlar üstü çokluğun çocuksu anlatısı, bir birikim halinde okuyanın zihninde yer ediniyor. Bu narin ifadeler ince bir sızı şeklinde tende ve ruhta dinleniyor, uzun bir dinlencenin ardına kuruluyor, kuruluyor...
ve yer ediniyor