"Birbirleri için ne kadar tabii ve lüzumlu iseler, etrafları için o kadar garip ve manasız olduklarını karanlık bir şekilde hissetmiyor değillerdi. Hislerinin şiddeti ve dünyalarının ayrılığı cihetinden yapayalnız olduklarını, birbirlerine söylemeden biliyorlar ve bunun uzun zaman devam etmesinin ne dereceye kadar muhtemel olduğunu korku ile düşünüyorlardı. Hiçbir yerden öğrenilmiş olmayan ve tabiatın henüz kendisine bağlı bulunanlara uyanık tuttuğu bir his onlara, hayatın bütün kalabalığından ve müşterek yürüyüşünden ayrılmanın dehşetini fısıldıyordu. Bunun için, ancak her şeyle alakalarını keserek kendi dünyalarına döndükleri zaman rahat ediyorlar, muhitle temasta bulunmaya mecbur olunca fena hissikablelvukuların altında ezilmeye başlayarak sıkılıyorlar ve kaçmak istiyorlardı."
Bu kitaptaki Yusuf karakteri kimsesiz, fakir bir halk çocuğudur. Küçük yaşlarda ailesini kaybeder ve hayatta sert, haşin, insanlara çok güvenmeyen, cesur bir kişilik olur. Bir aşk hikayesi çerçevesinde ilerleyen roman, aslında Türk edebiyatında başkaldırı temasını ilk kez işlemektedir. Anadolu'daki toplumsal düzene yönelik eleştiriler getirir ve bu özelliği ile dönemin Batılılaşma sorununun dışına çıkararak köy edebiyatına yönelişte etkili olur.