20. yüzyıla geçerken çok sayıda erkek ve kadın sözde ilkel toplumlardan geriye kalanları toplamak için büyük ormanlara daldı, zorlu iklim koşullarında yaşadı ve düşmanlık, can sıkıntısı ve hastalıklarla boğuştu. Bu antropolojik gezintilerin sıklığının aksine, ulaşılması çok daha kolay olan kabilelerdeki hayatın mahrem yanlarına nüfuz etmek için nispeten sınırlı girişim yapıldı. Bu sınırlılık, muhtemelen, modern uygar toplumlardaki kabilelerin ürünlerinin alımlanma biçimi ve bu ürünlere atfedilen önem nedeniyle şaşırtıcıdır: burada, kuşkusuz, 'bilim insanları kabileleri'nden ve onların ürünlerinden bahsetmekteyiz. Günümüzde egzotik kabilelerin mitleri ve dinsel ritüelleri hakkında oldukça ayrıntılı bilgilere sahip olsak da, çalışmaları uygarlığımız üzerinde çoğunlukla sarsıcı veya en azından oldukça önemli etkilere sahip olduğu ilân edilen 'bilim insanları kabileleri' arasındaki ve içlerindeki benzer türde etkinliklerin detayları hakkında nispeten cahil sayılırız… Başka kabileler tanrılara veya kompleks mitolojilere inanırlarken, bu kabilenin üyeleri ısrarla kendi faaliyetlerinin inançlarla, bir kültür veya mitolojiyle hiçbir şekilde ilişkili olmadığını vurgularlar. Onlar aksine sadece 'kesin kanıtlar'la ilgilendiklerini iddia ederler… Kabilelerle birlikte yaşayarak, kabile üyeleriyle aynı zorlukları paylaşarak ve neredeyse onlardan biri hâline gelerek 'vahşi zihinlerin' inanç sistemini veya maddî üretimini araştıran, sonunda bir ön araştırma raporu olarak sunabileceği bir gözlemler setiyle dönen Fildişi Sahili'nin korkusuz araştırmacınınkine benzer bir araştırma prosedürü tasarladık.