Güneş soğuk yatağımda beni ısıtmaya çalışan tek şeydi. Başım ağrıyordu ve tek aradığım şey Bayan Forguson'un mis kokan ve içimi ısıtan sert kahvesiydi. Beni kendime getirecek ve gerçeklerle yüzleştirecek tek şey şu anda oydu. Yatağımın kenarında her an gitmeye hazırmışçasına duran valizime baktım. Bir hışımla kalkarak pencereyi açtım. İçeriye temiz havanın girmesi ve bu kederli havayı dağıtması için. Son kez içime çektim çam havasını, çiçeklerin kosusunu, sıcak güneşi iliklerime kadar hapsettim. En çok yatağımı ve bu pencereyi özleyecektim. Şimdi yaptığım gibi her sabah yaptığım bu sabah rutinimi. Buraya ne zaman getirildim hiç hatırlamıyordum ama tek bildiğim ailemi trafik kazasında kaybettiğim ve sonrasında buraya getirildiğimdi. Yani kendimi bildim bileli buradaydım. Onlardan geriye kalan hiçbir şey yoktu. Zihnimde onları ne zaman düşünmek istesem oluşan boşluktan başka. Arkamdan gelen yatak gıcırtısı beni bu düşüncelerimden uzaklaştırdı. Sesin geldiği yöne doğru baktığımda Maggie uyanmıştı.