Anneannemin annesi bir Rum kızıymış, adı da Lilika'ymış; 'zambak çiçeği' demek… O zamanlar büyük büyük dedemle de komşularmış. Onun adı da Sait'miş; 'kutlu, uğurlu' demek. O zamanlar Türklerle Rumlar çok güzel anlaşıp, çok güzel komşuluk yapıyorlarmış. Birbirlerine, yaptıkları yemeklerden, "Kokusu gitmiştir," diye mutlaka bir tabak götürüp tattırırlarmış. Hasta olduklarında birbirlerinin başından ayrılmaz, ellerinden ne gelirse yaparlarmış. Sonra gün gelmiş bizim Lilika ve Sait birbirlerine aşık olmuşlar. Komşuluk, dostluk iyi de akraba olmak her iki tarafın da zoruna gitmiş. Bizimkiler, 'Asla ve kat'a, zinhar Rum kızını gelin olarak almayız!' derken, ötekiler, 'Sen nasi yapasin böle bi seyi, asla izin veremiyiz zo!' demişler. Onlar da bakmış olacak gibi değil, ama deliler gibi de aşıklar, kaçmışlar bir gece. Ama kış vakti, hava soğuk, fırtına var, vapur yok. Kaçmışlar ama kaçamamışlar…