O kötü anılarını silmiş besbelli, sadece iyileri hatırlıyor. Ya ben? Yok işte, olmuyor, zihnim bütün güzel anıları öğütüyor,geçmiş benim için sayısız kötü hatıradan ibaret. O yüzden sevmiyorum geriye dönmeyi. Neden geldim sanki? Açık havadayız ama nefessiz kaldım. Derin derin soluyorum iyot kokulu havayı. Rahatlatmıyor. Oysa Ankara'ya taşındığımdan beri yeniden denizi görmek, martıların sesini duymak, iyot kokusunu içime çekmek, vapur düdüklerinin sesini dinlemek, mutlu olmama yeterdi. Geçmişin kalın duvarına tosladım yine, aşamıyorum.
Sıcaklığı, harareti yükselten, serinleteceğine bunaltan, nefes darlığına, halsizliğe yol açan bir lodos rüzgarı estiriyor Tuğba Gürbüz öykülerinde. Hayatlarımızın tortularını kurcalıyor kalemi. Küçük şeylerin yıllarca birike birike bunaltıya, sıkıntıya, taşa dönüşmesine, özlemin kırılgan dünyasına, kalmanın ağırlığına, kadınlara, açık denizlere ve açık denizlerden gelenlere uzanıyor sözcükleri. Lodos bazen sevenleri kavuşturuyor, çoğu zaman da çarpıyor gerçeklikle düş arasında bir tercih yapmak gerektiğinde. Lodos Çarpması düşlerini ufkundan yitirmemiş olanlara bir güzelleme.