Batı Hıristiyan toplumu için Ortaçağ, Roma Katolik Kilisesinin manevi hegemonyasının kuşattığı bir dönemi ifade etmektedir. Hakkında şüphe duymanın dahi günah ve suç sayıldığı papalık ve kilise kurumu, tezgâhladığı dinsel kumpaslar ile yüzyıllar boyu cemaatinin hem ruhları hem de keseleri üzerinde egemen olmuştur. Bu istismara karşı çıkan pek çok kilise muhalifi, kilisenin "sapkınları" yok eden gazabına uğrayarak ortadan kaldırılmıştır. 16. yüzyılda bu kutsal sömürü düzenini tehdit etme cesaretini gösteren kişi, Martin Luther'dir. Kendisi de bir ruhban sınıfı üyesi olarak Luther, başlangıçta kilise kurumu içinde kalarak kiliseyi ıslah etme niyetinde olmuştur. Ancak sapkınlıkla suçlanınca kiliseyle köprüleri atarak yeni bir Hıristiyan akımını başlatmıştır. Roma kilisesinin mali sömürüsünden mustarip olan siyasi idarecilerin desteğiyle Luther, kısa süre içinde Roma kilisesinin egemenliğini temelinden sarsmayı başarmıştır. Zamanla "Protestanlık" adıyla kurumsallaşan luther'in reformasyon öğretileri, Katolisizm sorununu bertaraf etme niyetinde olurken bu kez "protestanlaşma" sorununu doğurmuştur. Ayrıca Hıristiyan reformasyonu, batılı bir dini tecrübe olarak ülkemizin politik ve ideolojik algılarını da derinden etkilemiştir.