Anlatılan, bir kadının trajik hayat hikayesi ve karşılıksız aşkları gibi görünse de Flaubert, Emma'nın şahsında 19. yüzyıl Fransız kadınının gündelik hayat içindeki bunalımını, tekdüzeliğe direnmeye çalışırken yaşadığı çatışmaları, evlilik kurumunun insan doğasına aykırılığını, toplumsal değer yargılarının ve ahlak anlayışının ikiyüzlülüğünü ele alır.
Emma Bovary, okuduğu romanların etkisiyle aristokrasiye ve büyük burjuvaziye hayranlık duymuş, kendisine tutkularla dolu bir düş âlemi yaratmıştır. Benliğini aşmaya çalışan bir insanın zihninin ürkütücü bir biçimde tasvir edildiği Madam Bovary'nin ustalıkla çizilmiş bir psikolojik portre olduğu söylenebilir.
"Madam Bovary'den itibaren roman sanatı şiir sanatıyla eşdeğer hale gelmiştir."
Milen Kundera
"Madam Bovary'nin hem heyecanlandıran hem de akla meydan okuyan, ilahi bir cesareti var."
Henry James
"Şimdiye dek yazılmış en iyi roman."
Julian Barnes