Makine İnsan
Bu kitap bir felsefe klasiğidir. Elbette her klasik gibi belli bedeller ödemek zorunda kaldı. 18. yüzyılın ortalarında isimsiz olarak yayımlanması ile birlikte öfkeli protestolara maruz kaldı. Yayıncısı, Kilise Meclisine çağrıldı: Kitabın bütün nüshaları yok edilmeli; yazarın kimliği ifşa edilmeli ve bir daha böyle bir ‘suç/günah’ işlemeyeceğine dair kutsal bir yemin içmeliydi. Tabii ki her yasaklı kitap gibi, düşünce dünyamızı değiştirmesine hiçbir şey engel olamadı. Neden mi? Çünkü bağnazlığın silahları hakikati savunanları yok edebilirse de, hakikatin kendisini asla yok edemez. Makine İnsan’ın içinden büyüdüğü felsefi tohum, Kartezyen ‘makine hayvan’ doktriniydi. Descartes’a göre hayvanlar bilinçsiz birer otomattan ibaretti. La Mettrie’ye göre ise insan bedeni yaylarını kendi kendine kuran bir makinedir. Ruh sadece bizdeki düşünen parçayı adlandırmak için kullanılması gereken boş bir terimden ibarettir. Dişliler yerine organlar, yaylar yerine eklemlerden yapılmış birer makine olabilir miyiz? Duyumsamak, düşünmek, bilmek, iyiyi kötüden, maviyi sarıdan ayırt etmek, aslında sadece birer hayvan olmak değil midir? Bütün bunlar bir maymun ya da papağan olmaktan daha çelişik şeyler midir? Bunu kabullenmeye engel olan o ‘yüce ve kibirli insanlığımız’ olabilir mi? Sözcüklerin icadından ve dillerin bilgisinden önce insan neydi? Peki ya ölümden sonra bu ‘makine’ye ne olacak? Bu makinenin veya hayvanının ölümden sonra hemen bozulduğunu veya başka bir biçim aldığını asla söyleyemeyiz ona göre, çünkü bu konuda kesinlikle hiçbir şey bilmiyoruz. Buna kederlenmek, benzerlerinin kabuklarını görüp de üzülen tırtıllarınki kadar saçma bir akıl yürütme değil midir? Belki de birer kelebek olacağız, kim bilir. Kaderimiz hakkında kökenimizden başka ne biliyoruz? Kendimizi sonsuzlukta kaybetmenin âlemi yok. Sonsuzluk hakkında en ufacık bir fikrimiz olsun diye yaratılmadık biz. İnsanın varoluşunun sebebinin yine kendi varoluşunda olmadığını kim bilebilir?
Devamını Oku