Ben sarp, dik ve yüksek sıra dağların bulutlara yapışıp koklaştığı, ayrılma aşamasında bulutların aşkla sevdiği dağlara yağmur olarak bıraktığı akan gözyaşlarını gördüm. Dalgalı engin denizlerin rüzgârı bekleyip kıyıya vuran sevdasını gördüm. Çorak, kuru, sulak ve çölleşen toprakların sabırla gecenin bitmesini bekleyip gündüzü getirecek güneşe olan aşklarını gördüm. Çılgın akan, yorulunca genişleyen ve sakinleşen denize hasret ama ille de denize dökülmek için mücadele eden nehirleri gördüm. Şimşeğe aşık olan gök gürültüsünün hiç yalnız bırakmadan şimşekten hemen sonra gürleyip her defasında aşkını itiraf ettiğini gördüm. Ama hiçbirinin aşkı benim sana olan aşkım kadar büyük değil.
Ben seni istemeye cesaret ediyorum ve senden uzakta kalmak istemiyorum. Biliyorum ki eğer sen yanımda olsan ben bulutların nemli ormanları olan dağlara kendini saldığı gibi salacağım. Biliyorum ki ben denizlerin kıyıya vurduğu, vurdukça güçlendirdiği kıyı kadar güçlü değilim, ben toprak olup denize karışır biterim. Biliyorum ki ben güneşin kızdırıp ısıttığı kum taneleri kadar güçlü değilim, ben senin güneşinde eriyip biterim. Ben nehirler kadar çılgın ve sabırlı değilim, ben senin nehir yatağında bir gece uyursam uyanamayacağımı biliyorum. Ben şimşeği takip eden gök gürültüsü kadar gür ve inatçı değilim.