İnsanlar yaşamlarında zaman zaman bazı dönüm noktalarına denk gelirler. Önlerinde açılan iki ayrı seçenekten hangisini seçeceklerine bir türlü karar veremezler. Seçilen yol ne olursa olsun her zaman akıllarında "Öteki yolu seçseydim acaba hayatım nasıl olurdu?" sorusu kalır.
Diğer yolun sonunda ne olur hiç bilinmez ama seçtikleri yol sayesinde yaşamları şekillenir. Gidilmeyen yol ise hayatın sonuna kadar merak edilen bir gizem olarak kalır.
Belki de şairin dediği gibi sadece seçilen yolda olanlar olacaktır ve diğerinde hiçbir şey değişmeyecektir.
Mehmet yolunu çoktan seçmişti. Sarp yamaçta artık küçücük bir nokta gibi görünen baba evine ve o evde yaşayan ailesine içinden tekrar veda etti. Aslında evde hiç kimse o sırada gittiğini bilmiyordu.
Sırtındaki çuvalda gitgide ağırlaşan mısır unları, iki küçük toprak çanak içinde tereyağ ve peynir topakları, birkaç yamalı eski çamaşırını koyup beline bağladığı bohçası, acı veren çocukluk anıları ve o anda gözlerine yerleşen hüzün ile birlikte kararlı adımlarla yürümeye başladı.
Bulunduğu yere ait olmayan, büyük gelen, uyumsuz ve aynı zamanda gereksiz bir eşya gibi görüldüğü evden sonunda ayrılmış gidiyordu. Gözlerinde beliren yaşlar yağmura karışırken patika yoldan denize doğru bu kez hızlı adımlarla yürümeye başladı.
Yürüdü, yürüdü, yürüdü...
O artık yolun az seçilenine sapmıştı ve tüm olanlar da bu yüzden oldu.