Suyun ve toprağın buluştuğu alanlardır sulak alanlar… Hem su, hem de kara canlıları açısından yaşam kaynağı olan sulak alanlar geçmişten günümüze bataklık olarak görülen, kurutulması için çokça çaba harcanan alanlardır. Oysa ki sulak alanlar dünyada ekvatoral ormanlardan sonra biyolojik çeşitliliğin en fazla görüldüğü, iklimsel krizleri ve afetleri önleyen, etrafına sunduğu yaşam biçimleri ve canlı çeşitliliği ile vazgeçilmez olan alanlardır. Özellikle küresel ısınmanın eşiğinde bulunduğumuz 21. yüzyılda suyun ve sulak alanların önemi gittikçe artmaktadır. Marmara Gölü Sulak Alanı da bunlardan birisidir. Sulak alan tarihi süreçte 5 bin yıldan uzun bir süre varlığını korumuş ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ancak son yarım yüzyılda alanda uygulanan tarımsal faaliyetler ve projeler zamanla bir yönetememe krizine dönüşmüş, bunun sonucunda ortaya çıkan ekolojik kriz sulak alandaki su varlığını, canlı türlerini ve çeşitliliğini yok olmanın eşiğine getirmiştir. Sulak alanın binlerce yıldır sakini olan kuşlar artık kurumak üzere olan alanı terketmeye başlamışladır. Bir zamanlar Marmara Gölü'nde sucul bir hayat süren, beslenen ve yavrularını büyüten kuşların, günümüzde su içmeye dahi alandaki köy çeşmelerine gelmeleri Marmara Gölü'nün hazin ve dramatik öyküsüdür. Marmara Gölü Sulak Alanı her şeyden önce binlerce yıldır sunduğu yaşam biçimleri, barındırdığı canlı yaşamı ve onu günlük hayatlarında çeşitli şekillerde kullanan, ona bağımlı olan yerel halk açısından korunmalıdır. Bunun için hala bir fırsat vardır. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli, sulak alan artık politik kararlara ve ekonomik çıkarlara kurban edilmemelidir. Zira gölün sağladığı ekolojik, ekonomik ve kültürel değerler düşünüldüğünde, sulak alanın paha biçilemez bir kıymette olduğu unutulmamalıdır.