"Eğitim-öğretim adı altında yürüttüğümüz faaliyet nedir, neden böyledir?" sorusu maalesef "eğitim önemlidir" klişesinin anlamsızlığında buharlaşmaktadır. Eğitimin önemli olduğu aşikâr. Bizim bu önemi taşıyacak bir anlayış ve arayış içerisinde olup olmadığımız ise izaha muhtaç. Zihinlerimiz "zorunlu, kitlesel eğitim" güzellemeleriyle işgal edilmiş durumda. Zorunlu, kitlesel eğitimi bütün tarihsel-toplumsal arka planından bağımsız şekilde ele alan mevcut okumamız "eğitim" kelimesinin albenili tınısında kendisini kaybettiği için bu adın arkasında işleyen rafine iktidar sistematiğinin farkına bile varamamaktadır. Zorunlu, kitlesel eğitim; tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de operasyonel bir aygıttır ve varlığı, işleyişi ve sonuçları da bunun en sarih kanıtıdır. Bu yapıyı korumaya, kollamaya ve başka türlü göstermeye dönük tüm girişimler de, farkında olsun veya olmasın, bu operasyonel aygıtın devamlılığı için vazife görmektedirler. Hayatlarımızı kuşatmaya alan stratejik müdahaleler, bizi efsunlayıp savunmasız bırakan masallar karşısında bir uyanma, bir uyarma girişimi bu kitap. Abdulbaki Değer zorunlu, kitlesel eğitimin meselelerini değil bir mesele olarak zorunlu, kitlesel eğitimi ele alıyor. Performansını konuşmaya yönlendirildiğimiz alanın ontolojisini hedef alıyor. Mevzuya ilişkin konuşmamızın, tartışmamızın stratejik müdahalelerle nasıl yönlendirildiğini çarpıcı örnekler üzerinden tartışan Değer, çıkış imkânlarımızın da bu konuşmanın ve tartışmanın niteliğiyle doğrudan ilintili olduğunu dile getiriyor.