"İlişki kuran mahvolmuş demektir"denilmiş.
Denilmiş, ancak istisnalar da yok değildir.
Yani, kavuşmalarına rağmen mahvolmamış insanlar vardır.
Evlenmelerine rağmen yalnızlık çekmeyen insanlar vardır.
Bunlardan bazıları meslekleri sayesinde yalnızkalmazlar. Bazılarının gerçekten arkadaşları, aileleri, dostları vardır. Bazıları ise yalnızlıktan boğulur gibi olunca, suyun üstünde kalmak için kayalardaki yosunlara, ota, alkole, veya "kanayan bir sosyal yaraya"tutunur.
Bazıları, özellikle kadınlar, ufak paralar karşılığında kahve falcılarından genç sevgili, zengin yeni koca, yozlaşmış gelecek satın alır. İkinciel mucize, uzun yol ve ışıkları kasten açık bırakılmış şans satın alır.
Masum'un epeyi su yutmuş yalnızlığı ise telveye değil, uçsuz bucaksız denizde mucize eseri bir sabit fikir kayalığına tutunmuştu: Sanatsinemasına!
Masum, üniversitenin en karizmatik ve gözü pek öğrenci lideri; Handan ise en güzel kızlarından biridir. Büyük ve ünlü aşk, daha başlangıcında gizemli bir yara almıştır. İlişkileri, hayata atıldıktan sonra kabusa döner. İkisi arasındaki sınıf farkı zamanla belirginleşir. İkilinin idealist mücadelesi zamanla toplumdan aile içine taşınır ve birbirlerine yönelir. Yoksulluktan gelen Masum, zamanla gençlik hülyalarını ve ideallerini de yitirir. Küçük burjuva Handan ise yeni toplumsal düzende daha da güçlenir. Masum köşeye sıkışmıştır. Her yönden delik deşik olmuş hayatının intikamını, içinde çoktan bir sabit fikre dönüşmüş olan meslek başarısına bağlar...
Selahattin Yusuf'un çarpıcı bir üslupla kaleme aldığı "Masumiyetin Son Günleri" bir yanıyla aşk, toplum ve birey ilişkilerini irdelerken; öte yandan kültür ve sanat dünyasına yöneltilmiş keskin eleştiriler içeriyor.