Pascal'ın babası matematikle uğraşmayı ve evinde matematikçileri toplamayı severdi. Ancak, oğlunun çalışmaları için bir plan yaptığında, oğlu Latince'yi iyice benimseyene kadar matematiği bir kenara koymaya karar verdi. Blaise'in merakını bilen babası tüm matematik çalışmalarını ondan dikkatlice saklar ve hiçbir zaman onun yanında arkadaşlarıyla matematikle ilgili konuşma yapmazdı. Çocuk matematik öğrenmek istediğini söylediğinde, babası matematiği ona gelecekte öğreteceğini bir ödül gibi vaat etmişti. Küçük Pascal, babasından en azından geometrinin ne tür bir bilim olduğunu açıklamasını istediğinde babası "Geometri figürleri doğru çizmemizi ve bu figürler arasında var olan ilişkileri bulmamızı sağlayan bir bilimdir" diye cevaplamıştı.
On iki yaşındaki çocuk bu tanım üzerinde düşünmeye başlamış ve bu düşüncelerden öyle etkilenmişti ki, dinlenme saatlerinde, eskiden oynadığı salonda kömürle gerçek isimlerini bile bilmediği figürler çizer ve bu figürleri kendi çocuk diliyle tanımlayarak düz çizgileri "çubuk", mümkün olduğunca doğru hale getirmeye çalıştığı daireleri ise "halka" olarak adlandırırdı. Sonra figürler ile figürlerin parçaları arasındaki oranları bulmaya çalışmış, kendisinin ölçerek vardığı sonuçlara dayanarak, yavaş yavaş Öklid kitabının bir üçgenin iç köşelerinin toplamının iki dik açının toplamına eşit olduğunu belirten otuz ikinci teoremine ulaşmıştı.
Tam da Blaise, bu teoremin ispatını bitirmek üzere olduğu zamanda, onun çalışmalarından habersiz olan babası odaya girdi. Fakat Pascal kendi ölçmeleriyle o kadar meşguldü ki, uzun bir süre babasının odada olduğunu fark etmedi. İkisinden hangisinin daha şaşkın halde olduğunu söylemek zordur: Yasak bir iş başında yakalanan oğul mu, yoksa oğlunun çizdiği figürleri gören baba mı? Fakat oğlu üçgenin temel özelliğini kanıtlamaya çalıştığını itiraf ettiğinde, babası hayretten ne söyleyeceğini bilmiyordu.