Heeyy sen!
Sadrını 'matrix'e kurban veren!
Çık artık o balığın karnından!
"Yeni bir şeyler öğreniyorum ve böylelikle de gitgide gelişiyor ve güçleniyorum!" tarzı türlü zehirli kodlarla, dış kulağımızdan en iç kulağımıza gizlice üfürdüğü o necis suflelerle kanımıza girdi de rûhumuz duymadı farkında mısın..!
Modernite insanı dedi, gelişim dedi, entelektüalizm dedi, çağdaşlaşma dedi, güç dedi, bilgi dedi, yarış dedi; dedi de dedi! Gittikçe kabuğu kalınlaştıran her bir tuğla, mahremimizde en saf hâliyle çiçek açmayı, meyveye durmayı bekleyen o bâkir sadra en acımasız şekillerde indi; indikçe incitti...
"Sadır" ki; insanı 'insan' kılacak en bereketli tarla, mâsumiyetin, o bitimsiz 'selâm hâli'nin aslî yuvası, mahrem yurdu idi!
'Tatminsizlik'le tatmîn olan zihnin panzehiri,"mutmâin oluş"un tek gerçek adresiydi...
İncindikçe, ürktükçe daha da derinlere kaçan o eşsiz güzelliği, içinde kaybolduğumuz o bilindik merkez yuttu! "Matrix", kâlbimizi aldı bizim! Zihnî bilginin tavan yaptığı, para ettiği ama rûhu doyurmaya yetmediği bir dönemde acımasızca kurban verdik onu!
Öyle bir kurban ki; aslî sebebini bilemediğimiz ideolojik ambalajlı vâroluşsal çığlıklarla meydanlarda, "Kurtarın beni!" boğulmuşluğuyla psikiyatristlerde, "Ne oluyor bana!" şaşkınlığıyla doktorlardayız!
Ya da bizi üç günde dönüştüreceği yalanına inanmak için kendimizi zorladıkça zorladığımız kişisel gelişim kamplarında..! Canımız yanıyor, dilimiz dönmüyor merâmımızı anlatmaya! Ve yıllar yılı soluk soluğa bir koşturmaca ile inşâ ettiğimiz o soğuk ve ruhsuz "karizma", çözmüyor hiçbir şeyi!
Tüm duyarlılığını yitirmiş ellerimiz, bir diğerinin gözyaşlarını silemeyecek kadar yalnız ve başıboş artık...
Tüm metodolojilerin, yer yer ego-santrik refleksleri palazlandıran klişeleşmiş kişisel gelişim terkiplerinin boşa düştüğü bir yerlerdeyiz. "Âraf burası mı?" diye sorma, zîrâ daha epeyce var oraya!
Ama 'Matrix'ten çıkışın şifresini sorarsan; o, 'Mefisto' işte...