"Ben bir buzdağının tepesindeymişim. Soğuktan yanıyormuşum. Sen de bir kuş olup kurtarmışsın beni. Birlikte uçuyormuşuz."
Yusuf Dündar'ın son eseri "Mavi Hamak"ı okurken binyıllardan süzülen masalların, efsanelerin rüzgârını hissettim ensemde. Luvi ve General'in yaşamlarına tanık ve suç ortağı oldum kimi repliklerde. Tigra'da Lady Macbeth'in, Bağdat Hatun'un, Hürrem Sultan'ın, Mahpeyker Sultan'ın yeniden gövdelenmiş olduğunu gördüm. Yüreği pişmanlık barındırmayanların ikliminde heder edilmiş tutkuların izini sürerken, içimizdeki her şeyi kırıp döken meçhul zamanlarda buldum kendimi. "Içimizde açılmayı bekleyen o kadar çok kapı var ki! Yaklaşmaya bile korktuğumuz bir sürü kapı. Ya biz açacağız onları, yüzleşeceğiz içindekilerle ya da günü geldiğinde her biri teker teker açılıp yüzümüze çarpacak." Geliştirdiği yepyeni dille hem coğrafyasını aşan hem de zamanı arkasına alarak geçmişle geleceği tek bir çizgide birleştiren Dündar'ın bu eseri; okunmayı, üzerinde düşünülmeyi ve konuşulmayı fazlasıyla hak ediyor. Ustalıklı akışı kadar sıkıca dokunmuş öyküsüyle güçlü etkiler bırakan "Mavi Hamak"ı sıcağı sıcağına, sözcüklerin kadim kokusunu içinize çekip kimi repliklerin altını çizerek okuyacağınızdan eminim.