İslam ümmetinin düşmanları bu ümmetin ilerlediğini ve geliştiğini görünce yerlerinde duramadılar, İslam'ın temellerini yıkmak ve Müslümanları dinleri konusunda şüpheye düşürmek için planlar/projeler yaptılar. Kur'an-ı Kerim'e zarar vermeleri zordu. Bu sebeple kafaları karıştırmak için saldırı oklarını Sünnete çevirdiler. İnsanları şüpheye düşürdükten sonra toptan ve ayrı ayrı Sünneti inkar ettirmek için bu konuda çeşitli yollara başvurdular.
Asrımızın başına kadar Sünnet İnkârcılığı kısmi şekillerle sürdürülüyordu. Hariciler, Şia, Mu'tezile mezhebi esaslarına aykırı gördükleri hadisleri inkâr ederek veya te'vil ederek devre dışı bırakıyorlardı. Batınîler zahiri apaçık olsa bile batınî ve işarî yorumlarla tahrif ederek devre dışı bırakıyorlardı. Sünneti bir bütün olarak inkâr düşüncesi h. 13. Asırda bazı Arap ve İslam ülkelerine oryantalistler kanalıyla sızmıştır. Onların yanında okuyan, doktora yapan, sonra İslam ülkelerinde dönerek yazarlık ve akademisyenlik yapan bazı şahıslar bunu yavaş yavaş gündeme getirdiler. Derken Kur'aniyyun ve mealciler denilen bir grup türedi. Zuhurlarının ilk yıllarında kimse onlara itibar etmedi. Bu nedenle istihfaf edilerek gereken cevapları verilmedi. Daha sonraları emperyalist güçlerin sponsorluğuyla sosyal medyada, ulusal ve uluslararası iletişim kanallarında gittikçe artan bir tempoda faaliyetlerini sürdürdüler. Şimdi öyle bir hale geldiler ki artık üniversitelerin kürsülerini, dini teşkilatları kritik makamlarını, devletlerin mühim mevkilerini ellerine geçirip siyasi iktidarlar üzerinde etkili olmaya başladılar.
İş bu mertebeye geldikten sonra bile bunlar "şirzimetun kaliletun/küçük bir grup" denilerek cevapları verilmediğinden bu fikirler giderek yayıl maya boşladı. Ancak Allah Teala helak olan kavimlerin de bu tür "küçücük gruplar"ın topluma hakim kıldığı fitne ve fesad yüzünden helak olduklarını açıklamıştır: İşte biz de bu tür küçücük grupların tesiriyle helak olmak istemiyoruz. Helak olmamak için de elimizden gelen gayreti seferber etmemiz gerekir.