Bir şairin manzum bir eserine öykünme, özenme, onu geçme gibi farklı sebeplerle yazılan nazireler her dönemde ilgi çeken manzumeler olmuştur. Bu ilginin sebeplerinden biri düşünce, hayal ve söyleyiş güzelliği hususunda tatlı bir rekabet içinde ortaya konulan zekâ ürünü nazirelerin ulaştığı edebî seviyedir. Özellikle model alınan şiirle mana bütünlüğü de oluşturan nazireler bir dilin imkânlarının ne kadar genişleyebileceğinin somut örnekleridir. Zaman içerisinde belli bir kıymeti haiz bu nazireler, derleyiciler tarafından nazire mecmuaları içinde toplanmıştır. Bu şekilde birbirini takip eden nazirelerde bir düşünce veya hayalin yeni edalarla söylenişini veya bir konunun farklı bakış açılarıyla nasıl ele alınabildiğini görmek mümkün olmuştur.
Nazire mecmualarının bilinen ilk örneği XV. yüzyılda Ömer b. Mezîd tarafından derlenen Mecmû'atü'n-Nezâ'ir'dir. XVI. yüzyılda ise Eğridirli Hacı Kemâl, Edirneli Nazmî ve Pervâne Bey tarafından derlenen nazire mecmuaları hem hacim bakımından hem de içinde barındırdığı nazirelerin kıymeti itibarıyla oldukça önemlidir. Bu yüzyıldaki belki de son örnek ise 1592 yılında derlenen Mecmû'a-i
Nazâ'ir'dir. Eserin bilinen tek nüshası Berlin Devlet Kütüphanesi (Staatsbibliothek Zu Berlin), Ms. Or. Oct. 3652 numarada kayıtlıdır. Kim tarafından derlendiği kesin olarak bilinmeyen mecmua üç bölümden oluşmaktadır. Mecmû'a-i Nazâ'ir'in yer aldığı birinci bölümde zemin, nazire ve model şiir örneklerinden 2227 gazel bulunmaktadır. 277 şiirin olduğu ikinci bölümde Rûhî'nin eksik bir gazeli, bir müfredi ile kime ait olduğu bilinmeyen üç matladan sonra Nev'î, Ulvî, Misâlî, Mânî, Hâtemî, Sâ'î ve Tîgî'nin divanları/divançeleri yer almaktadır. Farklı şairlere ait karışık şiirlerin bulunduğu son bölümde ise 25 şiir vardır. Mecmuada henüz divanı yayımlanmamış çok sayıda şairin şiirine yer verilmesi, bilinen şairlerin divanlarında yer almayan şiirlerin bulunması, nazirelerin önceki nazire mecmualarında yer alan şiirlerden ciddi anlamda farklılık arz etmesi eseri değerli kılan özellikleridir.