Bu kitap 12 Eylül Askeri Darbesi'nin en ağır koşullarının hüküm sürdüğü Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi şartlarında yazıldı. Baskı aygıtlarını tutsakları sindirmek ve teslim almak için sonuna dek kullanan askeri yönetim karşısında, tutum ve tavırlarını köklerinde arayan tutsak iradesi duruyordu. Arayışın değer ve önemi direniş geleneklerinde saklıydı. Nasıl bir direniş hattı oluşturulacağı salt güncel bir sorun değildi. Aynı zamanda tarihi mirası, ideolojik ölçülerle yeniden değerlendirmeyi gerektiriyordu. "Nasıl bir mirasın sahipleriyiz?" sorusu cezaevlerinde olduğu kadar genel devrimci sahada da can alıcı öneme sahipti. Mirasın düalisttik karakteri, güncel karakterde insana ne oldukları kadar ne olmadıklarını da anlatan kimliksel çıkarımlarda bulunuyordu. Ne olduklarını gösteren Demirci Kawa olduktan sonra, olmadıkları kimlikler de iktidarcı-egemenlikçi güçler olacaktı. Bu anlamda köklerin karakterini anlamak, şimdiyi anlamaktı. Bu manada "Med Tarihi ve Kültürü" adlı eser egemenlikçi ve iktidarcı zihniyetlere karşı o günkü koşullarda olduğu gibi günümüze de "Nasıl bir direnişi öne çıkarmalı", "Nasıl bir yaşam tarzı olmalı" sorularına en iyi yanıtları verebilecek güçlü mesajlarla dolu önemli tarihsel bir belge olma özelliğini koruduğu rahatlıkla söylenebilir.