Bu kitap "Medeniyet Dili Olarak Türkçe" serisinin ikinci kitabıdır. İlk eser "Medeniyet Dili Olarak Türkçe-Dilci Felsefe ile Başlangıç ve Yöntem Arayışı" kitabıdır. Bu eser de ortaya koyulan dil ile toplum arasındaki ilişkiyi netleştiren meseleler ve Türkçenin kendini koruma prensiplerini keşfidir. Göçer Sosyoloji mensuplarının fiillere yönelimini yasa sorgulamasıyla araştıran bu eser, bunun nedenleri arasına kültür ve medeniyet tartışmalarını da yerleştirerek, paradigmatik bilimin ne derece Batı merkezli bir kutsama eylemine yöneldiğini gösterirken, buna karşı çıkanların da Türkçenin kendisi yerine başka kaynaklara yöneldiğini tüm çıplaklığıyla ele almaktadır. Aslında Türkcenin epistemolojik yeterliliğini gözler önüne sererken hafızanın devamlılığında nasıl rol oynadığını da açıklıyor. Eser Batıcı ve veya gelenekçi ekollere karşı put kırıyor. Baltayı da en büyük ideolojik putların boynuna asıyor. Özellikle söylenmesi gereken şudur ki, Bu eser aynı ilk kitap gibi dil bilim kitabı değildir. Dilbilim verilerine felsefe usulünce yaklaşım sergileyen antropoloji girişimidir. Eser, yeni bir dil kuramını dilbilim çerçevesinden ziyade kültür bilimleri sahasından hareketle denemektedir ve dil bilimin sonuçlarını sadece veri olarak ele alıp onları kültür-bilim sınamaktadır. Ayrıca yepyeni bir tarih tezi sayılabilir. Çünkü paradigmatik bilimin getirdiği yerleşik sosyolojinin şehir referanslı medeniyet algısına karşı göçer sosyolojinin bakir ve göz önüne alınmamış kendi devinimini işaret etmektedir.