Biz Türkler, uzun asırlar boyunca yalnız kılıcın değil, kalemin de duldasında dinlendik. Kalemsiz fethin muvakkat olduğu öğretildi bize. Birkaç asırdır kalem eğreti durur oldu elimizde. Adına şaşırma, bocalama, arada kalma ve sair ne denirse densin, yaşadıklarımızın hesabını tutmak için bugün bize lazım olan biraz iz'an ve ihtimam.
İnsan 'Kelime'yle düşünür. Tanrı-Kral Satürn'ün kendi çocuklarını yemesi gibi biz de kendi kelimelerimizi yediğimiz günden beridir onların taşıdığı mefhumları tanıyamaz olduk. Mefhumlara yabancılaştığımız nispette birbirimizi anlamak da güçleşiyor. Kiminin içi boşaltılmış, bazılarını ise tamamen unuttuğumuz mefhumları, o mefhumlarla düşünmüş bazı 'yüz'lerin şahitliğinde anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Cemil Meriç, "Kavga, insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında." derken ne kadar haklıymış!
Gadre uğramış bir dilin, Türkçenin ve Türk edebiyatının büyüklüğüne inanarak…