"Peygamberin (s.a.v.) 'bir elime ayı, diğer elime güneşi verseler dahi bu davadan vazgeçmem' cevabı enteresandır. Ne Kureyş'in birleşerek Haşimoğulları'na toplu saldırı tehdidi, ne de Muhammed'i öldürmeye kadar varan şantajlar bir işe yaramadı...
Uzlaşma arayışları, ilerleyen süreçte birçok kez tekrarlandı. Peygamber (s.a.v.), her defasında tek şart ileri sürüyordu: Tek kelimeyi tasdik edin yeter.
Kelime 'La İlahe İllallah Muhammed'ün Resullullah'tır. Liderler bunu ikrar ettikten sonra mülkleri, liderlikleri, işleri kendilerinin olsundu. Fakat liderler de biliyordu ki, bu söz ikrar edilirse, yani sözde karar kılınırsa, kendilerini ve yapageldiklerini bu kelimeye göre düzelteceklerdi. Buysa onların varlık sebebinden vaz geçmeleri, hileli düzenlerinin yıkılması demekti...
Uzlaşma görüşmelerinde, onlar Peygamber'in (s.a.v.) teklifini kabul etmedi, peygamber de onların tekliflerini kabul etmedi. Oysa Müslümanlar zor zamanlardaydılar: Kısmen taviz verilemez miydi? Peygamber istese de veremezdi, çünkü Allah razı gelmiyordu: Çünkü hak batılla karışır, onların dini meşruiyet kazanırdı.
Peygamber (s.a.v.) için bu dünyada tevhid inancı ve İslam dininden daha değerli bir şey yoktu. Diğer her şey, buna bağlı olarak değerli yahut değersizdi. Ötekiler içinse: Menfaatleri esas, diğer her şey buna göre değerli yahut değersizdi...
Uzlaşma görüşmeleri 10. Yılda son defa tekrarlandığında da bir şey değişmedi: Liderlere, o sözü ikrar ederlerse kazananın kendileri olacağı, değilse kendilerinin bileceğini söyleyen peygamberin, son sözü şu oldu: "Biz yolumuzda yürürüz. Önümüze çıkar da engel olursanız, Allah ya size verir, ya da bize."…
Uzlaşma görüşmelerinde dikkat edilecek bir hususta, Kureyş liderlerinin zaten güçlü taraf olarak bir taraf, cemaati adına peygamberin bağımsız olarak başka bir taraf olmasıdır. Peygamber orada Kureyş'ten biri olarak var değildi. Siyasi çapta yapılan bir uzlaşma, güç dengeleri eşit olmasa da, ancak siyasi olarak ayrışmış taraflarca yapılır. Bu mesele, devletlerin kendi yurttaşlarıyla kurduğu ilişki gibi değildir. Devletten hak talep eden hareketler gibi de değildir."
Hüseyin Alan, Mekke döneminde İslam'ın ortaya koyduğu mesajın siyasal ve sosyal şok edici etkisini tartışırken Peygamber'in örnekliğinin bugün ne düzeyde anlaşıldığını cesur bir biçimde tartışıyor.