Karanlıklarda doğru yolu bizimle buldunuz; yüceliklere, üstünlüklere bizimle yükseldiniz; ayın sonlarındaki karanlıklarda bizimle aydınlığa çıktınız. Sağır olsun o kulak ki yüksek sesi duymaz; bağırışı duymayan, hafif sesi nasıl duyar? Yatışsın o yürekler ki sürekli titrer, sürekli çarpar. Sonunda hileye sapacağınızı biliyordum, bekleyip duruyordum; sizde aldanmışların izlerini görüyordum. Fakat îman perdesi sarmıştı beni; yüzünüze vurmuyordum. Özümün ve niyetimin doğruluğu, sizin halinizi göstermişti bana; açıklamıyordum. Her yana sapan yollar arasmda, durdum sizin için doğru yolun başında. Her tarafa bakıyordunuz; yoktu yol göstericiniz. Her yeri kazıyordunuz; yoktu suyunuz. Bugün sessiz dilsiz söylüyorum: Yiter gider ayrılan benden, bana gösterildiği andan beri gerçek üzerine şüphe etmedim ben. Mûsâ, kendisi için korkmamıştı; korkmuştu bilgisizlerin üst olmasından; sapıklığın hükmetmesinden. Bugün ben ve siz, durmuşuz hak yolla batıl yolun üstünde. Suya kavuşacağından emin olan susamaz bir an. Onların güçleri kuvvetleri yokken ben kalktım, yardıma koştum. Onlar başlarını hırkalanmn yakalarma sokmuşlarken ben kendimi meydana attım. Onlar sözden kalmışlarken ben konuştum; onlar durup dururlarken ben Allah ışığıyla karanlıkları aştım. Yine de en hafif konuşanları, kendini en fazla göstermemeye çalışanları bendim. Gemi salıverip atımı koşturdum; armağanları alıp koştum. Bir dağ gibiydim ki yeller onu yerinden kıpırdatamaz; kasırgalar onu söküp atamaz. Hiç kimsenin gücü yoktu ki yüzüme karşı bir ayıbımı söyleyebilsin; kimsenin haddi değildi ki ardımdan beni ayıplasın. Aşağılık bir hale düşen, benim katımda yüceydi, üstündü; ona zulmedenden hakkım alırdım ben. Kuvvetli olan, benim katımda zayıftı; zulüm görmüşün hakkını alırdım ondan. Allah'ın kazasına razı olduk; emrine teslim olup itaatte bulunduk. Hiç gördün mü Allah'ın elçisine, Allah'ın övgüsü O'na ve soyuna olsun, yalanlar yükleyeyim, O'na iftirada bulunayım? And olsun Allah'a O'nu inanan ilk kişiyim ben; O'na yalanlar yükleyen ilk kişi olmam ben.