Bu dünyada herkes payına düşeni yaşar…
İnsanın iç dünyasında bazen fırtınalar kopar, o fırtınalar çarpa çarpa
hırpalar ruhu.
Ve ruhta derin yaralar, izler bırakır…
Yaşadığı ve yaşattığı şeylerle sınanır insan ve birçok kez sınavdan
geçer.
Ona biçilen ömürde kendisine bile itiraf edemediği, yaşadığı birçok
şeyin altında ezilir kalır, kurtulmak için sürekli debelenir durur.
İç dünyasında yaşadıklarını bir başkasıyla paylaşamadığı gibi kendisine de itiraf etmeye çekinir, korkar.
Yaşadıklarını birilerine anlatmak ister, lakin kendisine bile anlatamadığın şeyleri bir başkasına nasıl anlatacağını da bilemez.
Bu bilinmezlik yiyip bitirir insanı…
Onlar da bir çok şey yaşamıştı.
Yaşadıklarını kimseye söyleyemedikleri gibi, bundan kaçtıklarını
düşünüp, sürekli avutmuşlardı kendilerini.
Hiç kimseye, hatta kendilerine dahi itiraf edemedikleri sırlara, sadece;
"Melekleri şahit tutmuşlardı. "
Zamanla yük o kadar ağırlaşıyordu ki Melekler bile bu ağır yükü taşıyamayacak, sırları bir gün su yüzüne çıkartacaktı.
İşte ne olduysa o geceden sonra oldu.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…