Cüneyt Dal, neredeyse her köşe başında hayatı doludizgin yaşamayı öğütleyenlerin karşısında durarak, sıradan insan hikâyelerine eğiliyor ve iyiden iyiye silinmeye yüz tutmuş insanların sesini dinlemenin, birbirimizi anlamamızda yardımcı olabilecek önemli bir anahtar olduğunu, kendisine has bir üslupla öyküleştiriyor. Iskalamak, gözden kaçırmak, görmezden gelmek, önemsememek gibi eylemlerle sık sık düşmekte olanlara, "başka dünyalar da mümkün" tezini sunmaya çalışıyor. Bu öykülerde hayata, insana; hal, durum ve mânâya dair onca anlatım, yerini yüzleşmekten kaçınılan bir çocukluk anısında ya da adı henüz konulamamış duygu yoğunluklarında buluyor. Bu açıdan bakıldığında, Anadolu irfanıyla söylenmiş "her şey insan için" sözüne bizleri muhatap kılan ve dünya karşısında metin olabilmek yolunda verilen sonu başarı, bazen de hayal kırıklıklarıyla dolu sınavlardan çıkış noktasını alan bu öyküler, zengin bir anlatımla göze sokmayan ancak işaret eden ayrıntılar sunuyor.