Geleneksel Metis Ajandası'nın bu seneki konusu: Kitaplar.
Malum, elyazmalarının haşere saldırısına uğramasını önleme ümidiyle üzerlerine yazılan bir tılsımdır "Yâ Kebikeç!" Kökeni konusundaysa rivayet muhtelif: Süryani ya da Hint mitolojisindeki, böceklere hükmeden meleğin adından geldiği de söyleniyor; elyazmalarını korumak için mürekkebi kullanılan zehirli bitkinin adı olan kebikeç'in zaman içinde halk inancında koruyucu melek anlamını kazandığı da...
Ne de olsa ilk bakışta narin görünür kitap: Parşömen, deri, kâğıt gibi kolayca imha edilebilecek malzeme üzerine yazılmıştır, ya da enerji tekellerinin insafındaki sanal ortama yerleşmiştir. Sanki püf desen... Oysa tuhaf bir direngenliği olduğu çıkmıştır ortaya: Türlü çeşit yangınlarda yakılan, kıyılıp hamur yapılan, toplatılıp yok edildiği sanılan kitaplar usul usul günlerini bekleyen tohumlar gibi yine filizlerini vermiş, çağlar ya da ülkeler aşmış, okurlarına ne yapıp edip kavuşmuşlardır.
John Berger'ın dediği gibi "uzatılan bir el"dir kitaplar, insanların arzularını, umutlarını, korkularını, düşünce ve tasarılarını paylaşmak için birbirlerine uzattıkları el.
Kitapların koruyucu meleği de okurdan başkası değildir aslında; önyargılara, şartlanmalara, baskılara, reklam sağanağı altında körleşmeye direnen okurdan.
O halde, bol kitaplı harika bir yıl dileğiyle Yâ Kebikeç! - Metis Yayınları